"İnsan eğitime muhtaç ve canlılar içinde en kolay eğitilebilir canlıdır." Bu
nedenle insanlığın başlangıcından beri her insan yavrusu, genetik olarak getirdiği
zekâ, yetenek, yatkınlık ve bedensel yapısına uygun olarak bir eğitim almıştır.
Aldığı eğitim çağa, içinde yaşadığı toplumsal ve ekonomik şartlara göre değişmiştir.
Eğitimin en sistematik olarak yapıldığı yerler okullardır. Okulların geliştirilmesinde
hemen her toplumda din kurumu büyük çaba harcamış ve eğitimi kendi elemanlarını
yetiştirmek ve geliştirmek için kullanmıştır. Ancak başlangıçta çok zeki ve yetenekli
kişiler okul eğitimine katıldıkları için; öğretmen yetersizlikleri, kitapların ders
kitabı formatında olmaması, ders metodlarının, ölçme-değerlendirmenin olmaması gibi
eksiklikler çok önemli olmamıştır. Ama gene de, daha Antik Yunanda dersler sokaklardan
Lyceum, Akademium veya Gimnasium denilen mekânlara alınmış, Trivium ve Quadrivium
gruplarında yedi derslik bir ders programı oluşmuş, medreselerde belli yaşlar arasında
bir sabit öğrenci grubunun sistematik ders yapması ve öğretimin sonunda bir diploma
(icazetname) alması sağlanmıştır..
Ama gene de eğitim biliminin birçok açılardan gelişmesi Reformasyon ve Karşıt
Reform dönemlerinde gelişmiştir. Dini eğitimin bütün insanlara yayılması, ana dillerde
eğitimin başlaması hem ders programlarını değişime zorlamış hem de öğretim metodlarının
gelişmesini sağlamıştır. Öncelikle "yedi hür sanat"tan oluşan ders programına bilim,
edebiyat, tarih ve günlük hayatta işe yarayacak maddi dersler (Realien) eklenmiştir.
Başlangıçta dil öğretiminde farklı metodlar geliştirilmiş ve daha sonra bu diğer
ders alanlarında da gerçekleştirilmiştir..
Özellikle 17. yüzyılda Ratke ve Komenyus öğretim dili, öğretim metodu (Lehrart),
ders veya okul kitabı gibi konularda önemli reformlar yaptılar kendilerinden sonra
gelen okul düzenlemelerine yön verdiler. Öte yandan devlet tüm vatandaşlarına zorunlu
eğitim uygulaması başlatmıştır. Eğitimde hedef kitlenin özelliklerinin değişmesi,
eğitim işini din adamlarının ikinci görevi olmaktan çıkarmış ve sırf bu amaçla öğretmenler
yetiştirilmeye başlanmıştır. La Salle, din adamı olmayan (laymen) profesyonel öğretmenler
yetiştirmek için 1685’de Reims’de bir Öğretmen Okulu (Séminaire de Maîtres) kurdu.
Démia bu konuda daha önce (1671) bir öğretmen okulu kurmuştu. 17. ve özellikle 18.yüzyıl
öğretmen yetiştirmede birçok reformların yapıldığı dönemler oldu..
Derslerin aynı sınıfta yapılmasından, kademe kademe sınıf ve dershane sisteminin
oluşturulmasına doğru bir yol izlendi. Kolejler, liseler, ilkokullar, ortaokullar,
meslek okulları vs. gibi birçok okul türü ortaya çıktı..
19.yüzyılda eğitimi bir bilim haline getirme çabaları görülmektedir. Herbart
ve takipçileri olan Ziller, Waitz, Stoy, Tausch gibi eğitimciler, eğitimi bir ders
yapma sanatı olarak gördüler, dersin nasıl işleneceği üzerinde uzun çalışmalar yaptılar
ve ders olmadan eğitimin olamayacağını (keine Erziehung ohne Unterricht) savundular.
Daha sonra gelen Rein da eğitimi öğretim üzerine oturtmaya gayret etti. Ernst Meumann
eğitim, bağımsız ve deneysel, tecrübi bir bilimdir fikrini işledi. August Lay, deneysel
eğitim bilimin kurucusu ve en büyük araştırıcısı olarak birçok araştırma yaptı.
Ernst Krieck ise, eğitimi tamamen ayrı bir bilim, eğitim bilimleri (Erziehungswissenschaft)
şekline getirdi. 18.yüzyıl sonlarından beri eğitim bilimleri özellikle öğretmen
yetiştiren okullarda değişik boyutlarıyla okutulmakta ve bilimsel araştırmalar yapılmaktadır..
Bugün okul öncesi eğitiminden yetişkinler eğitimine ve hizmet içi eğitime kadar
geniş bir uygulama ve inceleme alanı bulunan eğitim bilimlerinin çekirdeği Ders
Bilimidir. Bütün diğer sosyal, psikolojik, tarihi, kültürel, antropolojik yönleri
ve ölçme-değerlendirme boyutlarının hepsi bu çekirdek etrafında dönerler..
Filiz Yaylacı’nın Ders Bilimi hakkında yazdığı bu kapsamlı eser, ülkemiz eğitim
bilimleri alan yazını için önemli bir yenilik olacaktır. Öncelikle değişik dersler
içine dağıtılmış konuları ‚Ders Bilimi‛ diye bir eğitim bilimleri alt dalında
topladığı için; ikincisi de bu alanda çok kapsamlı ve güncel bilgiler bulundurduğu
için..
Ders Bilimi, ders çeşitlerinden değişkenlere ve dersin yapısına, dersin kalitesini
etkileyen faktörlerden iyi bir dersin özelliklerinin ne olmasına, ders planlamasından
uygulamasına ve değerlendirilmesine kadar hemen bütün konuları kapsamaktadır. Doğal
olarak bütün bu aktivitelerin sonucunda yapılan dersin sürekli daha iyi, etkili
ve yararlı olacak şekilde geliştirilmesi gerekir. Şu anda eğitim ortamları, okul
ve sınıf yapıları, eğitimdeki iletişim biçimleri tamamen değişiyor. Hala birinci
sanayi devriminin ortaya çıkardığı ders programı sürekli yapılan yamalarla karmakarışık
bir hale geldi. 1960’lı yıllara kadar geçerli olan davranışçı öğrenme teorileri
terkedildi ve beyin temelli bilişsel öğrenme teorileri yaygın kabul görüyor. Sınıflardaki
öğrenme yapılandırmacı anlayışa göre yeniden düzenlenmeye çalışılıyor. Yeni iletişim
ve bilgi işleme teknolojileri bizi farklı şekilde öğrenmeye sevk ediyor. Ama insan
beyni bir makine olmadığı için onun öğrenip öğrenmediğini, ne kadar öğrendiğini
hemen ölçemiyoruz. Yanlış öğrenmeleri önleyemiyor veya geri alamıyoruz (insan beyninde
bir ‚undo‛ tuşu yok). Şimdiye kadar yetişkinlerin belirlediği ders programlarında
onların istedikleri şeyler öğrencilere ‚cebren ve hile ile‛ öğretilmeye çalışılıyordu.
Yeni öğrenme ortamları o kadar zengin ve kolay ulaşılabilir ki, öğrenci öğrenmek
istediği konuyu, öğrenme şeklini ve derinliğini kendisi belirlemek istiyor..
Geleneksel okulların belli mekânda, belli kayıtlı öğrenci kitlesiyle eşzamanlı
olarak ders yapma uygulamaları giderek demode oluyor. Şu anda slayt destekli, uzaktan
eğitim destekli karma ders uygulamaları önümüzdeki dönemde muhakkak daha teknoloji
temelli olarak evrimleşecektir. Sınıflarda elde taşınabilir (IPad veya cep telefonu
temelli iletişim ve bulut temelli veri saklama ortamları) teknolojiler giderek yaygınlaşacak,
Ortaçağdan gelen kâğıt temelli kitap uygulaması tamamen e-book formatlı yayınlara
dönüşecek, sanal sınıf, sanal okul, sanal laboratuvar gibi ortamların yanında sanal
arkadaş ve sanal öğretmen ‚gerçeğiyle‛ karşılaşacağız. Bu süreçte geçici olarak
öğrencilerde konsantrasyon eksikliği, soyutlama becerisinin olmaması, ilgi dağınıklığı
gibi durumlar ortaya çıkabilecektir. Dijital bilgi ve haberleşme teknolojisinin
ve arama motorlarının ortaya çıkardığı bilgi yığınları içinden öğrencinin gerekli,
doğru ve kullanılabilir bilgileri nasıl ayıklayacağının öğretilmesi günümüzün ana
konularından birisi olmuştur.
Aynı şekilde okullarda neyin öğretileceği ve bunların hangi platformlarda öğretileceğinin
ciddi olarak tartışılması gerekir. Dolayısıyla okulların ders programlarını ve derslerin
içeriklerini daha esnek olarak belirlemek gerekiyor. Yeni derslerin zengin teknolojik
ortamlar için yeni öğretim metotlarının ve yeni ölçme-değerlendirme tekniklerinin
geliştirilmesi gerekmektedir. Eğitim giderek ulus devletlerin egemenliğinden çıkıp
uluslararası ortamlarda ve uluslararası rekabet içinde yeniden düzenlenecektir.
Artık her insanın mahalli, milli ve uluslararası özellik ve becerileri olacaktır.
Bu yeni evrensel eğitim kurumlarının ders programları da sadece kapitalist sömürü
güçlerinin eline bırakılmadan insan onuruna uygun olarak düzenlenmelidir; bu uluslararası
ortamda insanı kaybetmemelidir. Dolayısıyla ders programlarının mahalli, ulusal
ve uluslararası katmanları olmalıdır. Maddi ürün ve üretimlerde gerekli olan standardın
insan yetiştirmede aşırı olarak kullanılması ve akreditasyon uygulamaları da insanın
çok yönlülüğünü, orijinalliğini, değerli bir "tek nüsha" olma özelliğini bozmamalıdır.
Bütün bunlar için Ders Bilimi sürekli geliştirilmelidir. Sayın Dr.Yaylacı bu
konuda çok sağlam bir temel atmıştır. Bu temel üzerinde yeni, geleceği gözden kaçırmayan
eğitim bilimi araştırmalarının yapılmasını dilerim.